22 Kasım 2012 Perşembe


sen yarim idun , sevduğum idun , söz vermiştuk ölümüne sen benum idun.! alnumuza yazildi yar bu kara yazi söz vermiştuk tutamaduk biz sözumüzü. dilerum ki beni hiç unutmayasunölene kadar hep benum  yarim olasun....

SENİ SEVİYORUM




Sadece kim olduğun için değil ;

Seninle beraberken kim olduğumu anladığım için seni seviyorum.

Sadece kendine yaptıkların için değil ;

Bana yaptıkların içinde 
SENİ SEVİYORUM

Saklı kalmış beni ortaya çıkardığın için 
SENİ SEVİYORUM

Elini kalbimin üzerinde hissettiğim zaman üzüntülerimi alıp onların yerine şimdiye kadar kimsenin

 başaramadığı o güzellikleri,o ışığı koymayı başardığın için SENİ SEVİYORUM.

Hayatımı bir tapınağa çevirdiğin ve her günümü bir şarkı haline getirdiğin için 
SENİ SEVİYORUM.

Çünkü sen kimsenin başaramadığı şeyi ;

Kendimi iyi hissetmemi ve hiç mutlu olmadığım kadar mutlu olmamı sağlıyorsun.

Sen bunları konuşmayla, dokunmayla yada işaretle değil, sadece kendin olmakla yapıyorsun.

Belki de sevgili dedikleri budur….

SENİ SEVİYORUM….

Her an daha çok…çoğalarak seviyorum seni, giderek daha çok…Her şeyi yeniden öğrenir gibi, öğrendiklerimi biriktirir gibi, çoğala çoğala. Uzaklığında da, yakınlığında da, her zamanda ve her mekanda.Geceleri kısaltıp gündüz oluyorsun, gündüzleri bitirip yıldız oluyorsun. Daha çok seviyorum seni, yaramın kanamasını kesen bir ilaç gibi. Bir kıvılcımdan, bir yangına dönüşür gibi, büyüyerek ve daha çok. Her an daha çok.Sevdikçe çoğaltıyorum seni, çoğaldıkça daha çok seviyorum… anlayacağın herşeyim 
SENİ ÇOK AMA ÇOK SEVİYORUM !

15 Ekim 2012 Pazartesi

Kendine İyi Bak.....

Kendine iyi bak yokum artık!
Ağladığında ellerim değmeyecek gözyaşlarına,
omzuma yaslanıp hayaller kuramayacaksın bir daha!

Kendine iyi bak !

Geceleri erken uyu!
Çünkü dudaklarım değmeyecek dudaklarına,
gülümseyerek uyanamayacaksın asla!

Kendine iyi bak !
Benimle kurduğun hayalleri,
başka bir tene değerek hayata geçir!
Gidiyorum bu şehirden başarabilirsem unutacağım,
yapabilirsem intihara iteceğim yüreğimdeki seni!

Kendine iyi bak !
Sevdiğin şarkıları dinle,
cadde cadde yalnızlığı yaşayacaksın artık!

Kendine iyi bak!
Bir zamanlar avuçlarında terleyen ellerim,
artık saçlarında kaybolmayacak!

Bunu kabul et, bunu öğren, buna alış!

Kendine iyi bak!

Öpüştüğümüz yerler,
en sevdiği oyuncağını kaybeden bir çocuk gibi,
hıçkırıklara boğacak seni, rimelin yüzünü mahvedecek!

Buna alış, yokluğumu kabul et!

Kendine iyi bak!
Bindiğin otobüslerdeki tekli koltuklar,
sen ve senin gibi ihanet kokanlar için yapıldılar!
Buğulu camlara yaz adımı ve harflerin yavaş yavaş intiharını izle!
İzle ki anla yokluğumu, adımı unut! İzle ki kabul et olmayışımı!

Kendine iyi bak!
Susuzluğa mahkum edilen çiçekler gibisin şimdi!
Soluyorsun bensiz, daha çok solacaksın ellerimden yoksunsun diye!

Kendine iyi bak!
Hiç dokunamayacağın,
nefesimi teninde hissedemeyeceğin kadar,
özgürsün artık!

Mehmet Ali KILINÇ 

PRENSES'E


Prenses'e...

Tarihini unuttuğum bir geceydi seni düşlerde sonsuz kılmıştım.
Ve aynı geceydi tüylerini okşadığımız o tatlı kuş misali,
Içup gitmiştin bilmediğim bir kente..!
Çok aradım ama sana dair hiçbir ize dokunamadım.
Kimlere hangi kente aitsin prenses.
Çok geç olmadan öfkeyle esen fırtınalarla yolla saçlarının kokusunu.
Tarif edemediğim gidişinle kan revan içinde uyandırdığın,
Hala etkisinde kaldığım rüyamsın artık.
Belki ölümdür yokluğunun çaresi belki de unutmaktır.
Eğer unutmaksa yapamam biliyorum unutamam.
Geriye kalan ölümse korkuyorum, hayır ölümden değil prenses.
Seni rüyalarımda görememekten çekiniyorum...
Ezberledim senin döneceğin yok.
Olsun sevmekten vazgeçemiyorum.
Seni sevmeyi yazıyorum kalemim bir hayli huzursuz.
Her harfin gözyaşlarını görür gibiyim.
İntihara sürükleyen kelimelerim artık sitemli..!
Kıskanıyorum prenses o kentte oturduğun kaldırımları,
bastığın toprakları, kirpiklerini ıslatan yağmurları.
Ve en kötüsü umursamaz tavırlarla yanından geçen,
tanımadığım insanları kıskanıyorum..!
Onlar bilemezler, karşıdan emin adımlarla gelen kadının nefes alışı bile
bir bedeni hayata tutundurduğunu.
Onlar tahminde edemezler ki, karşılaştığı prenses uğruna,
ölmeyi göze alan yalnız bir adam olduğunu.
Sensizliği yazıyorum sevgilim.
Kelimelerim neşter gibi okumanı isterdim.
Seninde her gece uykusuzluğu yaşamanı isterdim
Güle güle prenses bir şiir daha sensizlikten heba oldu
Kalp yine kelimelere ağladı...
Uyuyorum;
yeniden rüyalarda buluşmak dileğiyle hoşça'kal,
hoşça'kal gözyaşlarında hayat bulduğum kadın
hoş'ça kal terkeden hoşça'kal yaşananlara rağmen hâlâ en çok sevilen.

Mehmet Ali KILINÇ

4 Ekim 2012 Perşembe

Bir Zamanlar


Bir zamanlar teninin terleriyle ıslanırdı bedenim,
şimdi ise sadece gözyaşları kaldı yanaklarımda,
gökkuşağı altında dilek dilerdik
birbirimizin dizleri dibinde yaşlanalım diye,
ama seni sevmek günah!
sol omzumda sayfalarımı kirleten melek fısıldadı kulağıma
Sustum! lakin suskunluğum tüm umutların kırıklığıydı,
zehrettiğin yaşam savaşında dik durmaya çalışmak,
güneşin batıdan doğmasını beklemek gibiydi.
Sen aşktın / ben aşka aşık bir karakter!
Sen düştün / ben düş kırıklarıyla dik durmaya çalışan bir ahmak!
gülümserdin yüzüme! ama tebessümlerinde gizlenen
'budala' ayrılığı gördüm ve yine sustum,
o an intihar düşünceleri beynimi kemirdi!
aşka sürükleyen tüm duygularımdan arındım! yine de unutulmadın!
Yaşarken seni unutmak 'bu gece dönecekmişsin gibi' saçma geldi yüreğime,
ama unutmalıydım seni ya da 'anılar' dudaklarının doğallığını hatırlatmamalıydı!
yokluğunda dahi seni bu denli yaşarken
yaşamanın yanlış bir tercih olduğuna inandım!
o dakika seni içimde öldürdüm!
Katil benim! suça azmettiren sen!
acaba ikimizi aynı kodese tıkarlar mı ?
ya da o insanlar müebbet hapse mahkum kılarken beni,
alırlar mı seni ? ayırırlar mı bizi ?
aynı çatı altında yok oluşumumuzu izlemeyeceksem,
o halde sen izle ' seni en çok sevenin ölüşünü' !

Mehmet Ali Kılınç

Sana seninde çok iyi bildiğin,

Sana seninde çok iyi bildiğin,
ama duymaya tahammül edemediğin,
bir masal anlatayım mı ? 
Onu çok seviyorsun o mu ? 
O senden uzaklarda,
o dokunamayacağın yıldızların arasında gülümsüyor şimdi!

onu düşleyeceksin ama hiç düşmeyecek gözleri, gözlerine!
özleyeceksin özleyişlerinin kustuğu adını anacak,
adını andıkca kabul et anın olacak!
özgürlüğü elinden alınan,kuş misali kanatların kırılacak!
diz kapakların ayak izinin koktuğu yerlere adım atamayacak,
geceleri şizofren rolünü giyineceksin hüzün kokan ayrılık senaryosunda!
o katili sen cesedi oynayacaksın ve üstesinden gelecekmiş gibi!
hatıralarına dokunup resim albümleriyle yatağını süsleyeceksin!
uyumaya çalışacaksın ama nafile!
kendi ellerinle çektiğin son resimler değecek gözlerine çıldıracaksın...

Fotoğraflarıyla savaşıp yakacaksın albümleri ,
savrulan külleri dahi o kokarken kaybedeceksin,
ayrılık hüzne gebedir, bu gece hüzün saracak bedenini!!
Ve küçük bir çocuk gibi dudaklarında,
sadece bi kelime sayıklayacaksın; ( DÖN )
avuntuların seni avutamayacak bu gece
avutulmamış bakışlarınla karanlığa diz çökeceksin.

gece; hüzün
gece; intihar
gece; gözlerin gibi karanlık
gece; ölümleri yakın...

ölüm düşünceleri beynini kemirirken uçurumun kenarından döneceksin daima
çünkü onu tamamen kaybetmeye dayanacak kadar güçlü değilsin...

umut; yaşamak
umut; beklemek
umut; bazen terketmek
umut; pişmanlık...

pişmanlıkların seni kollarımda uyutmayacak çünkü seven gitmezdi
çünkü; seven sevileni ayrılığın soğuk kollarında yalnız üşümeye mahkum etmezdi,
çünkü; seven sevilenin olmadığı yarınların hayalini kurmazdı,
çünkü; seven sevdiği kadar sevilseydi eğer
mutluluk onları ayrılığın ulaşamayacağı bir yerlerde saklardı,
sevip sevilmemek bir aşkı doğurmazdı aşk sahipsiz büyümezdi!!!

Unutma kalbim şimdi bir filistinli çocuk gibi kimsesiz,
kalbim sahipsiz ,mutluluk uzak,
mesafeler ürperten bakışların gibi öldürücü,
öldüren ölüm meleği benimle şimdi,
şeytan kucağında (kucağın sıcak) (kucağın aşk)
afrikalı bir çocuk gibi aşka aç kalmak,
yaşarken kıyameti aratmıyor artık!
sûr üflendi, kıyamet koptu,gidişin bir bedeni ruhundan ayırdı!!

sessiz ölüyorum şimdi !!!!

sessiz ve sensiz...
sessiz ve sensiz...

Mehmet Ali KILINÇ (M.A.K)

2 Ekim 2012 Salı

BİRGÜN SENİ SEVDİĞİMİ ANLARSIN



Uykuların kaçar geceleri
Bir türlü sabah olmayı bilmez
Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya
Deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında
Ne çarşaf halden anlar, ne yastık
Girmez pencerelerden beklediğin aydınlık
Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın
Onun unutamadığın hayali
Sigaradan derin bir nefes çekmişçesine dolar içine
Sevmek neymiş birgün anlarsın

Birgün anlarsın aslında herşeyin boş olduğunu
Şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin
Gün gelir de sesini bir kerecik duymak için
Vurursun başını soğuk taş duvarlara
Büyür gitgide incinmişliğin, kırılmışlığın
Duyarsın ta derinden acısını çaresiz kalmışlığın
Sevmek neymiş birgün anlarsın

Birgün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin
Niçin yaratıldığını
Bu iğrenç dünyaya neden geldiğini
Uzun uzun seyredersin de aynalarda güzelliğini
Boşuna geçip giden yıllarına yanarsın
Dolar gözlerin için burkulur
Sevmek neymiş birgün anlarsın

Birgün anlarsın sevilen dudakların
Sevilen gözlerin erişilmezliğini
O hiç beklenmeyen saat geldi mi
Düşer saçların önüne ama bembeyaz
Uzanır gökyüzüne ellerin
Ama çaresiz, ama yorgun, ama bitkin
Bir zaman geçmiş günlerin uykusuna dalarsın
Sonra dizilir birbiri ardınca gerçekler acı
Sevmek neymiş birgün anlarsın

Birgün anlarsın hayal kurmayı
Beklemeyi
Ümit etmeyi
Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir
Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi
Lanet edersin yaşadığına
Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın
Zaman bir çiçek gibi büyür kabrimde kendiliğinden
Bir gün seni sevdiğimi anlarsın

Ümit Yaşar Oğuzcan


Su Kasidesi














Saçma ey göz eşkten gönlümdeki odlare su
Kim bu denli tutuşan odlare kılmaz çare su

Âb-gûndur günbed-i devvar rengi bilmezem
Ya muhît olmuş gözümden günbed-i devvare su

Zevk-i tiğinden aceb yok olsa gönlüm çak çak
Kim mürur ilen bırakır rahneler divare su

Suya versin bağ-ban gül-zarı zahmet çekmesin
Bir gül açılmaz yüzün tek verse bin gül-zare su

Ohşadabilmez gubarını muhharir hattına
Hame tek bakmaktan inse gözlerine kare su

Arızın yadiyhle nem-nak olsa müjganım nola
Zayi olmaz gül temennasiyle vermek hare su

Hayret ilen parmağın dişler kim etse istima
Parmağından verdiği şiddet günü Ensar’e su

Eylemiş her katreden bin bahr-i rahmet mevc-hiz
El sunup urgaç vuzu için gül-i ruhsare su

Hâk-i payine yetem der ömrlerdir muttasil
Başini taştan taşa urup gezer avare su

Zerre zerre hâk-i der-gâhina ister sala nûr
Dönmez ol der-gâhtan ger olsa pâre pâre su

Zikr-i na’tin virdini derman bilir ehl-i hatâ
Eyle kim def’-i humar için içer mey-hâre su

Yâ Habibu’llah yâ hayru’l-beşer müştâkinim
Eyle kim leb-teşneler yanip diler hemvâre su

Sensin ol bahr-i keramet kim şeb-i Mirâc’da
Şeb-nem-i feyzin yetirmiş sâbit ü seyyâre su

Bîm-i dûzah nâr-ı gam salmış dil-i sûzânıma
Var ümîdim ebr-i ihsânın sepe ol nâre su

Yümn-i na’tinden güher olmuş Fuzûli sözleri
Ebr-i nîsandan dönen tek lü’lü-i şeh-vâre su

Hâb-i gafletten olan bîdâr olanda rûz-ı haşr
Hâb-ı hasretten dökende dîde-i bîdâre su

Umduğum oldur ki Rûz-i Haşr mahrûm olmayam
Çeşme-i vaslın vere ben teşne-i dîdâre su

Gam günü etme dil-i bîmârdan tiğin diriğ
Hayrdır vermek karanu gecede bîmâre su

İste peykânın gönül hecrinde şevkim sâkin et
Susuzum bir kez bu sahrâda benim’çün ara su

Ben lebin müştâkiyim zühhâd kevser tâlibi
Nitekim meste mey içmek hoş gelir huş-yâre su

Ravza-i kûyuna her dem durmayıp eyler güzâr
Aşık olmuş gâliba ol serv-i hoş-reftare su

Su yolun ol kûydan toprağ olup tutsam gerek
Çün rakîbimdir dahi ol kûya koyman vâre su

Dest-busı arzusiyle ger ölsem dostlar
Kûze eylen toprağım sunun anınla yâre su

İçmek ister bölübülün kanın meger bir reng ile
Gül budağının mizâcına gire kurtare su

Tînet-i pâkini rûşen kılmış ehl-i âleme
İktida kılmış tarîk-i Ahmed-i Muhtâr’e su

Seyyid-i nev’-i beşer deryâ-yi dürr-i istifâ
Kim sepiptir mu’cizâtı âteş-i eşrâre su

Kılmak için tâze gül-zâr-i nübüvvet revnâkın
Mu’cizinden eylemiş izhâr seng-i hâre su

Mu’cizi bir bahr-i bî-pâyân imiş âlemde kim
Yetmiş andan bin bin âteş-hâne-i küffâre su
Fuzuli

20 Eylül 2012 Perşembe

Sana son bir şiir yazıyorum.....


Son şiir, 
İçinde ıslak bacak araların da 
Aşk aramak için sevda sözcükleri türetmeyen 
Gözyaşı damlarının kristal berraklığında 
Son bir şiir yazıyorum. 
Olur ya bir gün mazi canlanırda gözlerinde 
Beni hatırlar da okursun diye sevdamı 
Tümcelerin arasında gizleyerek, 
Adını, 
İsimsiz öznelerin içinde betimlediğim de 
Git denildiğinde gitmeyip,kalıp da 
Aşk için savaşmayı göze alamayınca 
Gittiğim için, 
Sana son bir şiir yazıyorum. 
Hani gecenin zifiri karanlığında 
Başını kaldırıp ta gökyüzüne baktığın 
Zaman! 
Gökyüzünde karanlıklara, 
Sana bana ona,hayata inat 
Bir başına o kör karanlığı delercesine 
Gülümseyerek parıldarken 
İnsanın yüreğine ümit ışığı olan 
Ve! 
Sende ona gülümseyerek baktığın an 
San ki sana göz kırpan bir yıldız vardır ya, 
İşte sende benim o yıldızımdın. 
Ama unuttuğum bir şey vardı ki 
O da yıldızların bir gün kayıp gidecekleri, 
Sende sessizce avuçlarımın arasından 
Kayıp gittiğin için 
Sana son bir şiir yazıyorum. 
Sana uzanan ellerimin boş kaldığını 
Dudakların da ismimin solduğunu 
Kalbinde ki yerimin işgal altında olduğunu 
Yaşamının bana bir beden büyük olduğunu 
Bildiğim için içinde ben olmayan satırlarla dolu 
Son bir şiir yazıyorum. 
Dudaklarının hiç tadamadığım tadını 
Koklayamadığım tenin kokusunu, 
Özleyip de seyrine bakamadığım endamını 
Alıp gideceğini bildiğim için 
İçi ayrılık kokan sözlerle dolu 
Son bir şiir yazıyorum. 
Yerim işgal atında 
Fermanım imzalanmış 
İlmek her geçen saniyede bir 
Boğazımı sıkıyor, 
Bense çaresiz ümitsiz bitkin,yorgun bir halde 
Yaşamın kıyısında sallanıp duruyorum, 
Ölüm kokuyor meleklerin kanadında 
Susuzluğumu giderirken çiğ taneciklerinde 
Beklide dönüşü olmayan bir yola 
Hazırlıyorum kendimi 
Son şiirimi yazarken, 
SENİ SEVİYORUM bile diyemeden.


                                 Mustafa Ata

17 Eylül 2012 Pazartesi

BAĞLANMAYACAKSIN



Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
“O olmazsa yaşayamam.” demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
Senin onu sevdiğinden.
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de
korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları…
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
“O benim.” diyeceksin. 
Mutlaka sana ait olmasın istiyorsan birşeylerin…
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait
olacaksın.
Mesela turuncuya, yada pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, Hem
de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak 
Can YÜCEL

HASRET




Yıldızsız bir gece, güneşsiz bir gün
Gün güneşe hasret, ben sana hasret.
Bugün dünü yaşadım, nerdesin bugün
Bugün düne hasret, ben sana hasret.

Hani nerdesin şimde, hani şimdi nerede?
Sular çöle kavuştu aka aka derede
Ümidim tükendi bak, vuslata bu senede
Bülbül güle hasret, ben sana hasret.

Leyla Mecnun’un oldu, Mecnun çöle kavuştu 
Aslı Kerem’i buldu, bülbül gülle buluştu
Gördüğüm gün gönlümde kıvılcımlar oluştu
Çıra çakmağa hasret, ben sana hasret.

Hasretim o deli cesaretine
Razıyım yıllarca esaretine
Ölürsem yazılır verasetime
Mezar bana hasret, ben sana hasret.

Aylar geçti, yıllar geçti gelmedin
Anlaşıldı beni asla sevmedin
Ömrüm geçti bir gün huzur vermedin
Ömür huzura hasret, ben sana hasret.

Bahar geçti yaz gelmeden kış oldu
Bak sayende yaşananlar düş oldu
Gözlerimde her dem biraz yaş oldu
Göz mendile hasret, ben sana hasret.
                                                                             Mehmet Akif Önder

9 Eylül 2012 Pazar

Madem Ki Aşk Cemresidir Gönlün

Sevgili...
Yine bahar gelip vurdu kapımızı.
Ben ki yaktım bütün anılarımı,
Bölüştürdüm bütün şiirlerimi kayıp çocuklara.
Film bitmedi, son yazmadı henüz.
Takılıp kaldım yıllar öncesinin Eylüle çalan bir yazında.
Hiçbir cemre dokunmadı bana, ısıtmadı yaz güneşleri.
Durup durup kendime yaktım yıllar boyu,
Onun için biraz is kokar libasım,
Onun için dağınık biraz saçlarım.
Ben ki bir dolu damıtılmış hüzündüm.
Korkardım bahara dokunmaktan olaki solardı yüzü,
Korkardım Eylülleri azgınlaştıran baharı tutuşturan adam olmaktan.

Sevgili...
Her gece bir Züleyha düşü görüyorum sen gibi,
Düşüyorum içimin kuyularına durmadan.
Yarım yamalak bir senaryo oysa herşey,
Uyanıyorum ki çoktan silinmiş bütün repliklerim.
Budur ürkmüşlüğüm, budur gizlenmişliğim,
Sabrım beni ancak buraya kadar getirdi.

Yoruldum artık sevgili, yoruldum karanfillere kan vermekten.
Anlayamadım bir türlü neden Eylül hep on biri doğurur?
Ve neden aşkın çocukları yoktur?

Oysa sevgili...
Bir Eylül günü, saklandığım hayattan çıkıp gelmek isterdim şimdi sana
Birikmiş bütün baharlarımı adayarak,
Koşarak doru taylar gibi yalınayak,
Çatlasın isterdim damarlarım çatlasın
Ve damarımda akan hüzün bu aşka karışmasın.
Yazık ki yine de Eylül dolu ellerim, yine de derin bir sızı içimde,
Hüzünlü bir gülümseyiş bazen dudaklarımda.
Nasılsa biraz keder bulaşır her aşka,
Her aşka biraz gözyaşı, biraz kalp ağrısı.

Sevgili...
Bu senaryo, bu kuyu, bu Eylül bırakmaz beni.
Geleceksen sen gelmelisin, hüzün kadar cesur aşklar takınarak.

Madem aşk cemresidir gönlün,
Gönlüme biraz bahar, biraz sen katarak....

Kahraman Tazeoğlu

Pembe Yunus Balığı

Kayıp Gül kitabını okudunuz bilmem ama serinin ikinci kitabı elime geçti ve okumaya başladım. kitapda ilgi çeken en önemli nokta pembe yunuslardan bahsetmesiydi. düşündüm acaba bir kurgu mu diye, biraz araştırma yaptım ve gerçekten varmış.


İŞTE PEMBE YUNUSUMUZZZZ.....




9 Eylül Pazar

liseden iki arkadaşımın düğünü var ve ben daha ne giyeceğime karar veremedim çıldırmak üzereyim, ne kadar zor bu elbise seçimi yha:(

7 Eylül 2012 Cuma



Hiç özlemedim seni
Özlemek dostluktandır
dostluğundan öte bulmalıyım seni

Sıcaklığını bulmalıyım
dokunuşlarını, kenetlenişi
Terimizle sulanmalı yeryüzü
güneş terimizle ışıldamalı sabah olunca

Apansız fırtınalar çıkmalı
sarsılmalıyım

Özlemek
yanında olmak isteğidir
gülüşünü görmek biraz da
Hiç özlemedim seni

Saçlarına gül takmam
bir ırmak gibi akıtırım ovaya
soluğunla yanar
dudaklarımın bozkırı

Akkor halindeki ufuk
bakır bir tel gibi eriyip gider
kraterler ortasında kalırım                                                                  Ahmet  TELLİ

EYVAH YÖNETİCİ OLDUM KİTAP ÖZETİ             Bir kitabı okurken her zaman ön sözüyle birlikte okunmasını düşünen biri olarak "E...